Kader Kısmet
Hani Dünya Çekilmezdi: Fotoğrafın Kurmacası

26 Mart 2013

Nickolas Muray Hücresinde İskambil Falı Açan Kadın, Yak. 1950. Nickolas Muray. George Eastman House Koleksiyonu.

Nickolas Muray: Bir Fotoğrafçının Portresi
 
sergisi kapsamında Çağlayan Çevik kurmaca bir yazı dizisi kaleme aldı. Hani Dünya Çekilmezdi: Fotoğrafın Kurmacası adlı seride Çevik, Muray’ın çarpıcı fotoğraflarından yola çıkarak fotoğraftaki insanların dünyasını birer öykü ile anlatıyor. 

-Ay ne var be kadın! Ne var! Sabahtan beri vır vır vır vır içerden söylenip durdun be Allah’ın cezası. Matkap gibi oydun beynimi yemin ederim!
>Kafa bırakmadın, kafa! İki saattir elimdeki kupa üçlüyü nereye koyacağımı bulamadım. Ayol sinek dört çıkmış, gözümün önünde bana böööyle bağırıp duruyor. “Huuu huuu kız kurusuu, bulamadın mı burdayım,” diyor. Benim elimde kupa üçlü sineğe bakıyorum, sinek bana bakıyor. Kısmetim ressmen gelmiş ayağıma, ama senin dırdırın yüzünden fark etmiyorum bile…
Senin yüzünden evde kaldım resmen be kadın… Ayfergilin düğünde de kaçırdık kısmeti! Bak o Nigâr olacak yelloza, resmen adamın kucağına oturdu da türlü fettanlıklarla tavladı adamı. Aah ah, ama eşeklik bende Nigâr karısından önce davranacaktım. Gerçi o zaman düğünden eve kadar, “adımızı beş paralık ettin,” diye söylenir dururdun ama bak herifi kaptı resmen.
Son kısmetimdi, öğretmendi hem… Boyu kısaymış, ayol bak kupa oğlanından medet umar olduk. Gerçi o Nigâr karısı da o sene her falda karşıma çıkan sinek kızdı ya, hiç fark edemedim. Neden olacak senin yüzünden…
Bahattin… İsmi de bir hoş.
Ay yok beee. Nesi hoş Allaasen, dede ismi gibi.
Gencecik adama vermişler yüz yaşında dede ismi. İnsanın hemen amca diyesi gelir. Herkes amca diye diye herif de amca oluverir. Zaten, öğretmen fukara. Habire çoluk çocuk zırıltısı içinde. Ay verem olur insan be, o kadar cırcırın içinde. Ben şu karının tek başına ettiği dırdırdan aklımın yarısını kaçırdım, o kadar çoluk çocuk zırlağı hiç çekilmez. Adı da Bahattin… Gel de amca deme. Ayol adamın akşam yatağa girecek hali kalmaz be. Ama Allah’ı var, yakışıklı çocuktu. Öyle güzel sarı saç az görülür. Bizim buralara böylesi bir daha hayatta gelmez. Gitti kısmetin güzeli, kurudum kaldım burada. Bak sinek dörtlüsü bile benimle alay ediyor artık…

Tabii nerde bende o Nigâr yellozundaki edepsizlik, nasıl düşüyor numarası yaparak attı kendini oğlanın kucağına. Ayol insan içine çıktığımız tek yer düğünler oldu. O da bana daha çok koyuyor ya neyse. Karı, ay başım döndü, ayağım takıldı bile demeden bırakıverdi kendini çocuğun kucağına! Görür görmez oğlanı kurmuş hilesini. Benim sabahtan beri dökmediğim dil kalmamış, herifi yüzümüze zor baktırmışız. Karı bir hamlede kucağına bıraktı kendini. Utanmasa milletin içinde soyunup açıverecek herife. Yapar mı yapar. Gencecik kocasını da bu öldürmüştür ya, Allah bilir.

Gerçi nesi gencecikti ayol İdris’in. Ben de iyice yayımı gevşettim ha. Ama şimdi doğruya doğru herif ölecek yaşta da değildi. Tööbe Allah günah yazmasın. Ölümün yaşımı var ya?! Bak rahmetli babam gencecikti gittiğinde. Şu dul karı gözümün önünde bunadı, ben de evde kaldım onun dertleri yüzünden.

Ahh babam ah! Karın sana doyamadı, sen dünyaya doyamadın. Beni de yaktı senin bunak dulun. Mahallede yaşıtlarım bebelerini evlendirecek biraz beklesem. Ne bu öldü ne de kısmetim oldu. Ahh ah, Sabri vardı bak, Hilmi amcanın oğlu. Gerçi büyük şehre gidip üniversite okumuş, mühendis olmuş oğlan. O artık bize hiç bakmaz. Kaç yıl önceydi, tahsilinin ilk senesinde ilçeye ziyarete geldiğinde abla deyivermişti hödük! Milletin içinde. Ayol aramızda var bir, bilemedin iki yaş. Hadi beş olsun. Hiç insan bekâr bir kıza tutup abla der mi? Öküz işte. Biraz Hilmi Amca’ya çeker insan… Ablaymış! Anandır abla! Abla ne yahu! Gitti üniversitede iki tane kollejli şırfıntı gördü hemen bize abla der oldu. Mahallede oynarken memelerime dokunmak için ne numaralar çektiğini hatırlamıyoruz sanki itin. Ama eşeklik bende, iki tane tokatı aşkedecektim de o zaman öğrenecekti bir kıza nasıl davranılır, nasıl seslenilir. Eh işte biz yapmadık, o kollejli şırfıntılar yapmıştır. Okumuşlardır kitaplardan. Vay öyle olmaz, ay evlenmeden olmaz, şunu yapmadan olmaz diye diye çocukları kendilerine ipotek eder o zilliler. Bizimki olur sana mevsimlik aşk. Herifçioğulları birbiri ardına gittiler şehre yazdan yaza bakar oldular. Eh bakarsan bağ olur. Biz kapandıkça eve bağlığımız mı kaldı. Kurudu gitti canım bostan… Mahallede çok görünmeyelim, söz olur diye çıkmadık insan içine. Onlar da unuttular yüzümüzü. Oğlan da geldiğinde abla der tabii. Ah bu deli bunağın yüzünden hepsi. Allah günah yazmasın delirdi de delirdi. İyice aklını uçurdu bizimki son zamanlarda… Bak hâlâ bağırıyor…

-Ay yeter be kadın yeter! Geldim geldim. Toprakbaşına geldim!…

Bak yine beddua ettim fukaraya. Ay be kadın bak hâlâ elimde kaldı kupa üçlüsü. Bak bak ba ba hele sinek dört önümde duruyor ayol hâlâ koyamadım şunun üstüne. Elimdeki kâğıtlar gibi kurudum kaldım, yakında kav gibi yanıp tutuşacağım ya, Allah hayretsin. O dizideki kız gibi yapacaktım asıl, gidip öğretmene diyecektim; Bahattin Bahattin, bana şunu öğret bunu öğret, diye yanaşacaktım zamanında. Bak Nigâr karısıyla oynaşmaya başlamışlar bile. Ama mahallede de namus kalmamış. Biz herifle iki kelime ettik diye hemen anama yetiştirmiş müzevir karılar, Nigâr herkesin gözü önünde herifin kucağına zıpladı, dayadı koca kalçasını herifin burnuna… Ama, budalalık bende. Ne diye oynamam, ağırdan satarım kendimi. Şimdiki herifler böyle fettanına vuruluyorlar. Ama bizim şanımız var ya… Sanki saltanat torunuyuz da adımıza laf gelmesinmiş! Ayol ne adımız var, adı batasıca. Ad mı kaldı sen öleceksin ben öleceğim, ad şan kime kalacak. Sanki koca aşiretiz. Bir akrabamız mı kaldı? Halamı boş ver. O sağır komşusunun dişlek oğluna beni yapmaya niyetlendiği vakit bitti benim gözümde. Ayıp ayıp, insan abisinin kızına sıçan gibi bir herifi mi layık görürmüş. Ay bir de utanmadan “evde kalacaksın bu gidişle daha iyi kısmeti zor bulursun,” demez mi! Nesi iyi anlamadım, herif dişiyle kemirip tünel mi kazacak içimde. Tööbe tööbe insan öpmeye ürker ayol.

Bak gene geldi. Sinek kızı yine çıktı karşıma. Allah’ım ne günah ettim de her seferinde beni böyle terbiye edersin. Kime ne günahım geçti bir bilsem. Üzerlik yaktırcam, kurşun döktürcem artık. Nazar desen nazar da değil ayol bu. Lanet var sanki üstümde. Büyü yapmışlar kesin. Gerçi geçen Şerbet Teyze’ye okuttum üflettim ama onun da nefesi eskisi gibi değil. Önceleri her okuduğu olurdu, insanın içi ferahlardı. Ama işte o muskayı yazmayacaktı Emir Amcagillerin yeğenine. O muskada küstürdü üç harflilerini. Gerçi namazında niyazında kadın üç harflilerle ne işi olsun onun. Geçen Mukadder de söylediydi, Şerbet Teyze ağzından kaçırmış küstürmeycektim küstürmeycektim diye. Kadının kimi kimsesi de yok küstürsün. İşte laf olsun diye söylüyorlar ama dua mı unuttu nedir, eskisi gibi kuvvetli değil, o da belli bak.

Haah! Bir maça papazı eksikti o da geldi tam oldu. Şuna bak nasıl gudubet gudubet bakıyor. Kim ola ki bu, böyle kısmetime çatmış kaşını. Şakir Amca olmasın sakın! O da az zampara değil, kahveden arkadaşının karısına evlenmeye meyleder mi insan. Karın öleli daha bir sene yeni olmuş, hemen anneme kaynayıverdi gönlü. Gerçi ben izin vermedim diye evlenmedi anam… Kadına evlen deseydim başıma kalmazdı ya, kendi evlerinde bunarlardı birbirlerine baka baka. Anam o vakit bunamamıştı daha hem. Onun beyni kurudu benim içim kurudu her geçen gün. Şakir Amca’nın bedduasını mı aldım kız ben yoksa! Bak hiç aklıma gelmediydi. Anam ersiz kalınca daha da hayattan bezdi fukara. Oturacaktım ben de babamın evinde, oh mis. Erim evde yok keyfim beyde yok… Günümü gün edecektim. Gerçi o zaman iyice adımız çıkardı ya mahallede, Allah vermeye. Mandolinimiz iyi diye eve gelen komşu bebeleriyle bile adımızı çıkarmaya çalıştı ya bu deyyuslar! Aman! Yoksa bunlar benim hakkımda böyle ileri geri dedikodu çıkarmış olmasın? Hiç insan içine çıkmadığımız için kim bilir neler söylüyorlar bizim hakkımızda. Ona gösterdi, buna elletti, diğerine verdi diye laf dolaştırıyor olmasınlar. Bahattin de o yüzden mi bir tuhaf baktı bana. Gerçi Nigâr karısına çıkarsalar ya öyle dedikoduları. Hem dul, hem gencecik herifini öldürmüş, hem de kendini herifin kucağına atıyor. Ayy üstüme iyilik sağlık. Öleyim de benim hakkımda böyle şeyler söylendiğini duymayayım. Allah muhafaza. Ay şu kadının kulağına gider de vallahi o an aklının yerinde olacağı tutar. Asıl o zaman ölürüm ben.

-Geldim be kadın geldim! Bir rahat bırak ayol, bir rahat bırak!

Al işte eşeklik bende. Hâlâ zavallı deli dul derim bunun için. Ömrümü çürüttü cadaloz. Herifsiz kaldı diye beni de herifsiz bıraktı hastalığıyla, bunaklığıyla. Bütün gün ev işiyle belini kırdığı yetmiyormuş gibi bir de benim sırtıma çöktü. Aaah ah bari Bahattin Öğretmen’in kucağına ben ataydım kendimi. O zaman böyle mi olurdu ya. Gitti, göz göre göre son kısmet de gitti. Artık iyice kız kurusuna çıkar adımız. Mahallenin ihtiyar dullarıyla gün yapar, onların torunlarının çocuklarının dertlerini dinlerim ben de. Boyun devrilsin kupa kızı. O her fala çıktığında anlayacaktım ben başıma gelecekleri ya, bu kadın akıl mı bıraktı bende.

-Ne var be kadın. Ne var. Geldim ha işte geldim… Bu ne böyle? Ay çıldırcam, bütün ilçe kıyama kalkmış evlenme yarışına girmiş resmen. Şimdi bunlara gitmesen olmaz. Gitsen o gelinlikler içinde bana nazire yapacak bütün yellozlar! Allah’ım aklımı koru. Nigâr ile Bahattin yazıyor bunda! Ayol karıya bak, nikahı da bastırdı resmen oğlana, kaptı sırım gibi çocuğu. Aldı resmen siftine siftine. Ayy öleydim de bugünleri görmeyeydim… Ah anne ah! Bırak beni. Odama çıkıyorum ben. Falım kaldı zaten. Ömür boyu hücreme kapatacağım kendimi. Bahattin’im de gitti işte. Ömründe kitap görmemiş karı kaptı mis gibi öğretmen çocuğu bak.

Yazan: Çağlayan Çevik

Mangala Oyunu

Mangala Oyunu

Doğu’ya özgü giysileri içindeki bu üç figür, egzotik bir manzara önünde nargile içip mangala oynarken görülüyor. 1739 tarihli kraliyet koleksiyonları envanterleri, bu grubun üyelerini sarayın haremağası Matthias ve iki odalık olarak tanımlıyor.

Covent Garden’da Osmanlı Elçisi ve Fransız Buldog

Covent Garden’da Osmanlı Elçisi ve Fransız Buldog

Sanatçı Benoît Hamet, bu yıl 10. yaşını kutlayan Pera Müzesi’nin koleksiyonlarından öne çıkan eserleri yeniden yorumluyor. Hamet, hem gerçek hem kurgusal “tarihi” olaylara mizahi bir bakış sunuyor. Sanatçının, Osmanlı’nın İngiltere’ye gönderdiği ilk elçi Yusuf Agah Efendi yorumlarını, her ay Pera Müzesi Blog’undan takip edebilirsiniz.

 

Kadınlar tenisinin çehresini değiştiren kız kardeşler

Kadınlar tenisinin çehresini değiştiren kız kardeşler

Pera Film Altın Madalya: Sporda Kadın programı kapsamında 5Harfliler ile bir yazı dizisi sunuyor. Kendilerini; “kadın gündeminin peşinde, bağımsız bir internet sitesi” diye tanımlayan 5Harfliler bizim için hazırladıkları ikinci yazılarında Venus ve Serena belgeselini ele alıyor. Serinin bu ikinci yazısı Bawer Çakır’ın kaleminden!