16 Kasım 2017
Batılı ressamların İstanbul’u konu alan resimleri söz konusu olduğunda Haliç çok özel bir yere ve öneme sahiptir. Topkapı Sarayı ve anıtsal yapıların yer aldığı Tarihi Yarımada’yla, batılıların konakladığı, yabancı elçiliklerin yer aldığı Galata’yı birbirinden ayıran bu su kütlesi, geçişimli bir sınır gibidir adeta. Doğal olarak tüm kültürel etkileşim merkezinde konumlanmıştır. Yabancı ressamlar Tarihi Yarımada’yı resimlerken Haliç’in öteki tarafından bakarak çalışırlar çoğu zaman. Padişah tarafından kabul edilecek elçilik heyeti Haliç’e doğru ilerlerken gösterilir. Ufukta görkemli Bizans ve Osmanlı yapılarıyla Tarihi Yarımada görülür. Limanın ve tersanenin de yer aldığı Haliç aynı zamanda köprüsü, çeşitli su taşıtlarıyla denizle bütünleşen bu kentteki yaşamın tüm canlılığıyla gözlemlenebileceği en iyi noktalardan biridir.
Resmin altında sanatçı tarafından yazılmış olan açıklamadan anlaşıldığı üzere, İstanbul Limanı’nda Fransız Büyükelçisi Kont Choiseul-Gouffier’in topladığı antik eserlerin Fransa’ya gönderilmek üzere gemiye yüklenmesi konu edilmiştir. İlk kez 1776 yılında, Hilair ile birlikte bir Ege haritası çıkarmak üzere Osmanlı topraklarına gelen Choiseul-Gouffier, hazırladığı Voyagé Pittoresque de la Gréce adlı kitapta büyük ölçüde sanatçının resimlerinden yararlanmıştır. Antikiteye meraklı bu diplomat ve ressam arasındaki ortaklık, Choiseul-Gouffier’in 1784’te İstanbul büyükelçisi olarak atanmasından sonra da devam etmiştir.
Resimde, sol altta kayıklara aktarılan antik eserler görülür. Sanatçı her ne kadar belirli bir olayı betimlese de, anıtsal yapıların belirlediği kent silueti önünde Liman’ın görünümü ve sürüp giden gündelik yaşam da önemli bir yer tutar. Ön planda çubuk içen, sohbet eden, tekneye binmek için bekleyen halktan figürlerin yer aldığı Haliç ve Liman görünümleri, sanatçının İstanbul konulu resimlerinde sıklıkla karşılaşılan kompozisyonlardır.
Yaşamının üçte ikisini İstanbul’da geçirmiş olan, İstanbul’u yakından tanıyan sanatçının 19. yüzyılın ikinci yarısında, albümler halinde ya da “Illustrated London News” gibi dergilerde taşbaskı olarak yayınlanan eserleri, Avrupalılar için dönemin İstanbul’unu yansıtan önemli bir görsel kaynak niteliğindedir. Sanatçının Beyoğlu’ndaki atölyesi ise kente uğrayan yabancıların, İstanbul’dan ayrılmadan bir hatıra almak için uğradığı bir mekânların başında gelmektedir. Bir suluboya ressamı ve taşbaskı sanatçısı olan Preziosi’nin Haliç’teki hareketli yaşantıyı şiirsel bir dille aktardığı resminin ön planında yer alan “piyade” adı verilen kayıkla seyahat eden Osmanlı kadınlarına, orta planda çeşitli ticari mallarla yüklü yelkenli tekneler ve arka planda da Yeni Valide Camisi eşlik eder.
İstanbul’un hareketli deniz trafiğinin sunduğu gündelik yaşamdan sahneleri, arkada kent siluetiyle birlikte betimlediği suluboya resimleriyle tanınan Ellis’in bu eserinde de, Haliç’te “piyade” adı verilen kayıkla seyahat edenler görülür. Resim sanatçının sergideki Haliç konulu iki suluboya resminden biridir. Arka planda Tarihi Yarımada’nın, Beyazıt Kulesi, Süleymaniye ve Rüstem Paşa Camileri’nden oluşan silueti egemendir.
Sanatçının Haliç’i konu alan bu eserinde, bu kez akşamüstünün kızıl ışığında deniz üstünde süre giden hareketli gündelik yaşam ile kent siluetini bir araya getirmiştir. Tarihi İstanbul Yarımadası’nın arka planda yer alan siluetini Süleymaniye Camisi, Beyazıt Kulesi, ve Rüstem Paşa Camisi gibi yapılar belirler. Resim sanatçının Haliç’teki gündelik yaşamı konu alan sergideki iki suluboya resminden biridir ve diğer resmiyle benzer bir bakış açısı kullanılmıştır. Resimde sanatçının imzası ve “İstanbul” ifadesi bulunsa da tarih bulunmaz. Suluboya deniz manzaralarıyla tanınan sanatçı hakkında fazla bilgi bulunmasa da 1885 sonrasında İstanbul’a geldiği sanılmaktadır.
Zonaro’nun, 1896 yılında saray ressamı olana kadar İstanbul’da en çok sipariş aldığı çevre Avrupa elçilikleridir. Zonaro’nun anılarından öğrendiğimize göre bu dönem müşterilerden biri olan İngiliz elçisi Sir Philip W. Currie (1894-96) sanatçıya, bir diplomatla evlenmek üzere olan üvey kızını, düğünün yapılacağı kiliseye taşıyacak tahtırevanda gösteren bir resim ısmarlamış ve resmin arka planında, elçilik bahçesinden görülen Haliç manzarasının yer almasını istemiştir. Tahtırevan taşıyıcıları, süslü giysileri içindeki iki kavas ve duvağıyla tahtırevanda oturan kız, sanatçıya birkaç gün poz vermiştir. Sanatçının eşi Elisa’nın tuttuğu hesap defterlerinde, 1896 Mayıs ayında İngiliz elçisi Sir Philip W. Currie için 42.27 Lira karşılığında, bir yağlıboya ve bir de suluboya resim yapıldığı görülür. Bu resim sözü edilen yağlıboya tablo olmalıdır.
Batılı ressamların eserlerinde camiler İstanbul kentinin kimliğini yansıtan başlıca mimari unsurlar olarak karşımıza çıkar. Bazen resimde gösterilen kentin İstanbul olduğunu sadece camilere bakarak anlayabiliriz. Detaylar gerçekle uyuşmasa da, deniz ve ufukta bazen abartılı ölçülerle verilen camiler mekanın tartışmasız biçimde İstanbul olduğunu söyler bize.
19. yüzyıla kadar siyasi otoritenin merkezi Topkapı Sarayı, klasik Osmanlı ve Bizans mimarisinin görkemli örnekleriyle tüm imparatorluğun kalbi gibidir Tarihi Yarımada. Osmanlı İmparatorluğunu yakından tanımak isteyen her batılı, resimler yoluyla da olsa Tarihi Yarımada’yı görmelidir önce.
Kenti kuzeyden güneye bölen, iki kıtayı ayıran, İstanbul’u batılı ressamlar için çok özel kılan Boğaz, batılı ressamlar için kentin en pitoresk görünümlerini sunar. Kimi zaman, örneğin Ziem’in resimlerinde olduğu gibi masalsı bir İstanbul atmosferi yaratırken en önemli unsurlardan biri Boğaz’dır.
Salı - Cumartesi 10.00 - 19.00
Cuma 10.00 - 22.00
Pazar 12.00 - 18.00
Müze Pazartesi
günü kapalıdır.
Çarşamba günleri öğrenciler müzeyi
ücretsiz ziyaret edebilir.
Tam: 200 TL
İndirimli: 100 TL
Grup: 150 TL (toplu 10 bilet ve üstü)