18 Mart 2016
Nesneye dair tüm öğelerinin kendine özgü düzen oluşturan bütününü meydana getiren form, görsel öğeleri ve nitelikleri içerdiği gibi kavramları da açıklamaya yardımcı olur. Formları Şekillendirmek yoğun ve belirgin bir biçimde forma odaklanan; ayrıca ideoloji ve göçebelik gibi kavramları imleyen, bunu gerçekleştirirken yerleşik formları çözümleyerek farklı ve yeni bağlamlar yaratan yapıtları bir araya getiriyor.
Ressam, heykeltıraş, şair ve yazar Etel Adnan, genellikle küçük formatlarla çalışmayı tercih eder; bu küçük “mücevherler”in kendisi için bir şiire benzediğini belirtir: “Şiirler kısadır. Ben hemen işi bitirmek isterim. Empülsif bir insanım.” Buradaki kompozisyonlar, bir iç anıtsallığı izler, ama küçük format bu anıtsallığı dizginler. Etkilerini ve hatta varlıklarını, bilinçli olarak bir şiir formatına indirgenmiş olmalarına borçlular.
Sanatçının 1950’ler ile 1970’ler arasındaki erken yapıtları, âdeta Paul Klee’nin ya da Nicolas de Staël’in işlerine göz kırpar. Cisimsellik içinde soyutlamayı arayış, Adnan’ı doğanın görünme biçimleriyle hesaplaşmaya sevk etmiştir. Kaliforniya’da yaşadığı yıllarda San Fransisco’nun kuzeyindeki Mount Tamalpaïs dağı, önemli bir esin kaynağıydı. Sanatçı, bu dağ ile ilişkisi sonucu sayısız resim üretmiş; dağı çok farklı ışık altında, farklı günlerde, farklı mevsimlerde adeta bir ritüel yerine getirircesine gözlemlemiştir.
Ne var ki, burada sergilenen iki yapıtta da doğa ile ilişki doğrudan doğruya görülmez. Renk formlarının gerek dikey olarak yerleştirilmesi gerekse yatay olarak bölünmesi ile resimler farklı farklı kompoze edilmiştir. Adnan için tipik renkler olan mavi, sarı, kırmızı ve yeşil burada da karşımıza çıkar. Tuvaldeki gerilim, renk formlarının son derece hesaplı yerleştirilmesinden kaynaklanır. Bu formlar, bilinçli olarak, tam geometrik biçimde gelişmez; donmuş yapının dışına çıkar ve tuvalde organik biçimde yerlerini alırlar. Modern sanatta renk kullanımı ve son yüzyılın renk deneyimleri, Etel Adnan’ın yapıtlarına yoğun biçimde yansır. | TB |
David Hockney’in 1950’li yıllara ait erken yapıtlarında, yer yer Francis Bacon’un işlerini andıran, dışavurumcu öğeler göze çarpar. Aradan bir on yıl geçtikten sonraki yapıtlarında ise pop sanat diline yakın bir renklendirme kullandığı görülür. Bu yapıtlarında Hockney, kendisinin daha önce polaroid kamerayla çektiği görüntüleri otobiyografik olaylar olarak nesnel bir üslup ile betimlemektedir. Böylece 1963’ten itibaren şipşak foto görüntülerinden “Duş Resimleri” ya da “Havuz Resimleri” ve “Ev Sahneleri” doğar.
1973 tarihli Yağmur adlı bu baskıda, halkalar halinde genişleyen su damlalarının düştüğü bir su yüzeyi gösteriliyor. Halkalar birbirine dokunuyor ve böylece içinde yağmurun önceden verili motif formatının dışına doğru (aşağıya doğru) taştığı bir yağmur peyzajı oluşuyor. Bu baskı, özellikle figürasyon ile soyutlama arasında bir sentez niteliğinde olduğundan, sanatçının en sevilen grafik işleri arasında yer alır. | TB |
Özlem Günyol ve Mustafa Kunt’un sanatsal pratiğini genel anlamda politika, sistemler ve adalet kavramı oluşturuyor. Bunlar, Günyol ve Kunt tarafından bağlamlarından kopartılıyor, bağımsızlaştırılıyor, nihayetinde kendi mekân ve deneyimlerini yaratan imgelere dönüşüyor. İzleyiciyi düşünmeye zorlayan, kolayca tüketilmeyen işleri politik olarak güçlü bir söylem taşıyor.
Türk yargı sistemine özel olan “kalem kırmak”, hâkimlerin idam cezası verdikten sonra gerçekleştirdikleri bir eylem. Hâkim bu eylem ile bir daha böyle bir ceza vermek zorunda kalmamayı diliyor. İkilinin, bu sembolik eylemden yola çıkarak gerçekleştirdikleri 2010 tarihli “Adalet yerini bulduğunda merhamete mahal kalmaz” yerleştirmesi adalet kavramı üzerine düşündürüyor. | TBa |
Farklı kuşakların koleksiyona katkısının yanı sıra, bütününe ait iç tutarlılığı ve dönüşümlere de işaret eden Anı ve Süreklilik: Huma Kabakcı Koleksiyonundan Bir Seçki sergisi 24 Şubat -8 Mayıs 2016 tarihleri arasında Pera Müzesi’nde gerçekleşti.
Bir koleksiyonun en az dört kuşak boyunca aktarılması gerektiğine inanan ve bunu bir bayrak yarışına benzeten Nahit Kabakcı’nın 1980’lerden itibaren oluşturmaya başladığı Huma Kabakcı Koleksiyonu Türkiye’de, bilinçli ve sürekliliği olan az sayıdaki koleksiyondan biri.
Bir koleksiyonun en az dört kuşak boyunca aktarılması gerektiğine inanan ve bunu bir bayrak yarışına benzeten Nahit Kabakcı’nın 1980’lerden itibaren oluşturmaya başladığı Huma Kabakcı Koleksiyonu Türkiye’de, bilinçli ve sürekliliği olan az sayıdaki koleksiyondan biri.
Salı - Cumartesi 10.00 - 19.00
Cuma 10.00 - 22.00
Pazar 12.00 - 18.00
Müze Pazartesi
günü kapalıdır.
Çarşamba günleri öğrenciler müzeyi
ücretsiz ziyaret edebilir.
Tam: 200 TL
İndirimli: 100 TL
Grup: 150 TL (toplu 10 bilet ve üstü)