19 Nisan 2021
Doğrudan bir etkiyi amaçlayan bir iletişim olarak Kitsch'in tanımı, kuşkusuz, onu kitle kültürü ile özdeşleştirmeye ve avantgarde'ın öne sürmüş olduğu "yüksek" kültürler diyalektik bir karşıtlık içine koymaya yardımcı olmuştur.
Kültür sanayi, jenerik bir tüketici kitlesine (büyük bir kesimi uzmanlaşmış kültürel yaşamın karmaşıklıklarından büsbütün habersiz tüketiciler), hazır kotarılmış etkileri satmak yoluyla ilişki kurar; bu da yanı sıra, bu etkilerin kullanılış yollan için yönergeleri ve yol açacakları tepkilerin bir listesinin çıkarılmasını gerektirir: Aslını ararsanız bu teknik, on altıncı yüzyılda halk kitaplarının işportada satılış tekniğine çok benzer. Ama o zaman bile coşkusal çekicilik, belli bir ürüne karşı halkta gereksinim uyandırmak için en iyi yoldu. On altıncı yüzyıl halk kitaplarının başlıklarından ve bu arada on dokuzuncu yüzyıl romanlarından ve halk öykülerinden geçerek, günümüz sloganlarına değin, bu çalışma yolu pek çok değişmiş sayılmaz. Bunun sonucu olarak, küçük burjuva ve kitle kültürü (ki her ikisi de tepeden tırnağa sanayileşmiştir), yapıtın kendisinden çok, bir sanat yapıtının varsayılan etkileriyle ilgilenirken, sanatçılar karşıt bir uçta yer almışlardır: Onların üzerinde durdukları ne yapıttır, ne de uyandırdığı etkiler, tersine bunların her ikisine götüren süreçtir.
Clement Greenberg'in çok başarılı formülüne göre, avant-garde, sanat süreçlerini izler, Kitsch ise onların etkilerini. Picasso, olası bir etkinin nedenini resimler, buna karşılık Repin (özellikle Stalin zamanında çok tutulan yağlıboya ressamı) olası bir nedenin etkisini resimler. Avant-garde, yapıta götüren süreçlerin ağırlığını vurguladığı ve onları söylemin asıl nesnesine çevirdiği halde, Kitsch, yapıtın seyircilerde uyandıracağı tepkiler üzerinde dikkatini toplar ve bunları onun varlık nedeni(6) gibi görür. Bu tanım, çağdaş eleştiriciliğin o yeni tutumuyla çok ilintilidir; buna göre, Romantizmden günümüze değin şiir giderek artan bir biçimde bir üst-şiir sanatı (meta-poetry), (şiir sanatı ve onun gizilgücü üstüne bir söylem) özelliklerini taşımaktadır. Bunun sonucu olarak, günümüzdeki poetikalar, yapıtların kendilerinden çok daha önemlidir, çünkü aslına bakarsanız, yapıtlar kendi poetikaları üstüne söylemlerden öte bir şey değildir, ya da daha doğrusu, kendi poetikalarıdırlar aynı zamanda.(7)
Ne ki, Greenberg Kitsch'in, seçkinlerin kültürel düzeylerinde bir yükselişin sonucu olmadığını anlamış gibi görünmüyor; bunun karşıtı doğrudur daha çok. Kitle tüketimine göre ayarlanmış ve kolay etkilerin üretilmesine dayalı bir kültür sanayi, aslında baskı makinasının bulunmasından önce doğmuş bulunuyordu. Seçkinlerin kültürü bir bütün olarak toplumun dili ve duyarlığı ile çok içli dışlı karıştığında, halk kültürü de yaygınlaşır. Kitle kültürü sanayisi bir yükseliş gösterdiğinde ve toplum kolayca tüketilebilir bildirilerle dolup taştığında, sanatçılar kendilerinde başka bir yetenek göstermeye başlarlar. Halk öyküleri (romanları) kitlelerin günlük yaşamdan kaçış ve kültürel yükseliş gereksinimlerini karşıladığında, fotoğraf sanatı, bir zamanlar resim sanatı alanına giren hem hatıra ve hem de pratik işlevleri üstlendiğinde, sanat bir avant-garde (bu terim henüz bulunmadığında bile) tasan geliştirmeye girişir. Birçoklarına göre, bunalım ilkin on dokuzuncu yüzyıl ortasında duyulmuştur. Burjuvazinin kendi özellikleri üzerinde durup düşünme gereksinimini karşılamakta ve onları gelecek kuşaklara aktarmakta, Nadar başarı gösterirken, öte yandan izlenimci ressamlar atölye dışında çalışmaya başlamışlar, insanların gördüklerini sandıkları şeyleri değil, her algılama sürecini, görme edimini oluşturan ışık ile madde arasındaki etkileşimin kendisini, özgürce resmediyorlardı.(8) Şiir için şiir sorunsalının daha on dokuzuncu yüzyılın başında apaçık ortaya çıkması, bir rastlantı değildir: On sekizinci yüzyılda gazeteciliğin doğuşu ve halk romanının yaygınlaşmasıyla birlikte, kitle kültürü olayı şairler için gerçek bir tehdit olmuştu ve onlar durumun ilerde daha da kötüleşeceğini sezinleyerek, iş işten geçmiş olmadan bir şeyler yapmaya karar vermişlerdi.
Daha önce değindiğimiz gibi, Kitsch kimi istemleri karşılamak üzere, kendilerini sanat diye yutturmaksızın, kültür sanayince yayınlanmış bir dizi bildiriden başka bir şey olmasaydı, Kitsch ile avant-garde arasında hiçbir diyalektik ilişki olmaması gerekirdi. Kimilerine göre, sanat için kitle kültürünü bir süt-anası saymak, asıl sorunu kıyısından dolanıp geçiveren bir yanlış anlayıştır. Ve gerçekten biz kitle iletişiminin, çağdaş toplumun karışık birçok nedenlerden —ki bunlardan biri beğeniye karşılık olmaktır— gereksinim duyduğu, bir bildiriler ağının yoğun dolaşımı olduğunu göz önünde tutarsak, o zaman sanat ile bir haber yayınlanması, bir reklam, bir trafik işareti ya da Başkanla bir mülakat(9) arasında herhangi bir ilişki, şaşırtıcı bir çelişki bulunamaz. Bu tür bir yanlış anlayış, jenerik bir bildirişim aracısı, bir hizmet olarak televizyon ile sanatsal iddiaları olan özgül bir iletişim aracı olarak televizyon arasında ayrım yapma zahmetine girmeksizin, bir "televizyon estetiği" geliştirme kararını taşıyan kimselerde çok görülüyor. Sürücüleri uyarma amacını taşıyan trafik işaretleriyle yapılan etkinin ya da özel bir ürününün sürümünü amaçlayan ticari bir reklamın, iyi ya da kötü beğenide olduğunu tartışmanın ne yaran olabilir? Her iki durumda da tartışma konusu bu değildir. Trafik işareti konusunda, sözgelişi, sorun yurttaşları ilgilendirir ve pedagojik bir nitelik taşır; ruhbilimsel baskı ise, ortalama bir sürücünün ruhsal durumu göz önünde tutularak daha ussal bildirinin yeterli olamayacağı bir durumda, toplumun tümünce onaylanmış bir ereği gerçekleştirmek amacıyla kullanılır. Reklam durumunda ise, sorun ahlaki, ekonomik ve siyasaldır, çünkü bir kazanç sağlamak amacıyla ruhbilimsel baskıya başvurmanın meşruluğu söz konusudur.
Ancak, Kitsch ile avant-garde arasındaki diyalektik sorun, yukarda ele alınanlar gibi, daha ciddi işler (konular) yararına, tüm estetiksel değerlendirmeye uzak durmakla çözülmez. Tam tersine, çünkü avant-garde Kitsch'in yayılmasına bir tepki olarak kendini göstermekle kalmaz, buna karşılık Kitsch de kendisini yenilemeyi ve avant-garde'm buluşlarına varıncaya kadar gelişmesini sürdürür. Avant-garde, kültür sanayinin sürekli gelişimi için deneysel bir laboratuvar hizmeti görmeyi reddederek, durmadan yeni biçimler bulur; Kitsch de, avant-garde'ın yeni fikirleriyle acımasızca kışkırtılıp durduğu için, kendi ticari standartlarına göre, okuyucuların dikkatini kendi varlık nedenlerine yönlendirmeye çalışan yöntemsel biçimlerin etki-üretme formüllerine dönüştüren süreç içinde, bunları hazırlayıp incelemeyi, uyarlamayı ve yaymayı sürdürür.
Bu özel bakış açısından, kitle kültürünün insan-bilimsel durumu, yenilikçi fikirler ile kabul edilebilir ayarlamalar arasında süreğen bir diyalektiğe bağlıymış gibi görünecektir ve bunun içinde, birinciler durmadan ikincilerce ele verilecektir, çünkü okuyucuların büyük bir kesimi, gerçekte İkincisini yaşayıp durmaktayken, birincisini yaşadığı inancındadır.
DİPNOTLAR
6. Clement Greenberg, "The Avant-Garde and Kitsch", Dorfles'de, Kitsch: The World o f Bad Taste.
7. 8. Böl. Bak. "Sanatın Ölümü Üstüne İki Varsayım".
8. "Salon de 1859"da, Baudelaire, fotoğrafın sanatın yerine geçme tutkusuna karşı büyük bir kızgınlığı dile getiriyor ye bütün fotoğrafçıları, etkinliklerini, imgelem dünyasına sızmaya çalışmaktan çok görüntülerin yararcı kaydını yapmakla sınırlamaya teşvik ediyor. Ama çimenlerini basıp ezmemesini sanayiden isleyen sanat mıdır, yoksa sanatı başka bir alana iteleyen sanayi midir? Bu yeni durum karşısında Baudelaire'in tavrı için, bak. Walter Benjamin, "On Some Motifs in Baudelaire", llluminations'larda, (New York: Schocken, 1960).
9. Gerhart D. Wiebe, "Culture d'elite et Communications de masse", Communications 3'de. Daha kan bir araştırma yöntemi adına, Wiebe, sanatın karakteristikleri ile kitle iletişiminin karakteristikleri arasında, bir tek üründe çoğun birleşmiş olsalar bile, bir ayrım önerir. "Mass media" işlevleri üstüne duygusunun gerçekten "bütünleşmiş" görünmesi dışında:" Halk TV programlan ne denli düzenleyici bir toplumsal ve ruhbilimsel bir işlevi yerine getirebilirse, diyeceğim, bizim düşündüğümüzden daha çalkantılı olabilen bir bağlam içinde bir dengeyi korumak istedikleri ölçüde... Eğer onlar bir gereksinimi karşılamasalardı, kimi çarpıklıktan düzeltmeselerdi, kimi istekleri yerine getirmeselerdi, bu programlan seyretmek için halkın da bu kadar zaman harcamayacağını söyleyecek kadar ileri giderdim ben de."
Bu yazı Umberto Eco’nun, Yakup Şahan tarafından Fransızca’dan çevrilerek, 1992 yılında Kabalcı Yayınevi tarafından basılan Açık Yapıt (Opera Aperta) adlı kitabındaki “Kötü Beğeninin Yapısı” makalesinin bir parçasıdır.
Pera Müzesi 10 Kasım 2016 – 29 Ocak 2017 tarihleri arasında 19. yüzyılın en özgün manzara ressamlarından Fransız sanatçı Félix Ziem’i ağırlıyor. Ziem Müzesi ve Martigues Belediyesi işbirliğiyle gerçekleşen serginin küratörlüğünü Lucienne Del’Furia ve Frédéric Hitzel üstleniyor.
Pera Müzesi, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) işbirliğiyle, 16 Eylül – 12 Kasım 2017 tarihleri arasında 15. İstanbul Bienali’ne ev sahipliği yapıyor. Müzede 17 sanatçının eserleri yer alıyor. Bienal boyunca bu sanatçıları ve eserlerini blogumuzda ele alıyoruz!
Salı - Cumartesi 10.00 - 19.00
Cuma 10.00 - 22.00
Pazar 12.00 - 18.00
Müze Pazartesi
günü kapalıdır.
Çarşamba günleri öğrenciler müzeyi
ücretsiz ziyaret edebilir.
Tam: 200 TL
İndirimli: 100 TL
Grup: 150 TL (toplu 10 bilet ve üstü)