15 Şubat 2013
Nickolas Muray: Bir Fotoğrafçının Portresi sergisi kapsamında Çağlayan Çevik kurmaca bir yazı dizisi kaleme aldı. Hani Dünya Çekilmezdi: Fotoğrafın Kurmacası adlı seride Çevik, Muray’ın çarpıcı fotoğraflarından yola çıkarak fotoğraftaki insanların dünyasını birer öykü ile anlatıyor.
Mccall`S Dergisi, Tüylü Şapkalı Kadın Aynaya Bakıyor, 1938. George Eastman House Koleksiyonu.
- Vallahi hanımefendi, bir şapka bu kadar mı yakışır insana! Harikulade oldu inanın
- Öyle mi dersin?
- Öyle mi derim? Ayol başka ne diyebilirim ki… Sizin için bütün dükkânı boşaltırım inanın. Kaç saattir nelere baktık tek tek… Hepsi ayrı yakıştı, ama bu! Bu! Şu güzelliğe bakın, şu renk uyumuna, şu iskelete; şu duruşa bakın hele. Maşallah; maşşallaah! Beyefendi de gördüğünde çok beğenecek söyleyeyim…
- Hımmm, bilmem ki!
- Sizin bugün keyfiniz mi yok kuzum? Ayol beyefendi de bayılacak buna, inanın. Tabii sizin beğenmeniz daha mühim, orası ayrı… Bu kaçıncı şapka, denediğiniz? Otuz iki değil mi? Otuz iki! Daha size gösterebileceğim kırk ayrı şapka daha var, ama gerek yok. Bunun üstüne çıkabilecek bir şapka yok. Zaten daha kutusundan çıkardığımda da ne demiştim size… Kraliçe tacı gibi yakışacak size dedim. Hâlâ da aynı şeyi söylüyorum… Bu. Bu!
- Yok canım, abartıyorsun bence… Tamam. Güzel, şık bir şapka ama neticede sıradan bir şapka… Tıpkı diğerleri gibi!
- Sıradan bir şapka mı? Ayol hanımefendi, işte bunu hakaret addederim bilesiniz. Hiiiç abarttığımı sanmayın lütfen. Affedersiniz ben üretmiyorum ki. Ben de size hizmet olsun diye taa yurtdışından ithal ediyorum bu ürünü… Ama diğer gösterdiğim ürünler için böyle şeyler söyledim mi? Söylemedim. Neden? Bir sorun neden…
- Nedeni basit! Bu kadar güzel bir etki yaratmadı hiçbirisi. Yaratamazlar! Elbette sıradan bir şapka. Ama siz takana kadar öyleydi. O artık sıradan bir şapka değil hanımım… Sizin şapkanız o! Hafif çevirin başınızı, benim gördüğüm açıdan görün kendinizi Oh ne âlâ! Bakın hanımefendi her ne kadar size basit tezgâhtar palavraları gibi gelse de bunlar.. Değil. İnanın değil. Üniversite tahsili gördüm ben. Her ne kadar yarıda kalsa da az çok sanat eğitimi aldım. Diyeceğim; estetik nedir, renk nedir, uyum nedir, gösteriş nedir bilirim.
- Bak sen…
- Tabii ya hanımım. Bakmayın bu mağazada çürümeye terk edildiğime. Yanlış anlamayın zerre şikâyetçi değilim. Mesleğim altın bileziğimdir, size kendimi acındırmak için değildi bu hatırlatmam. Daha çok biraz olsun estetik bilgiye sahip olduğumu ve sizi kandırmak emelinde olmadığımı bilmeniz içindir. Bu şapka adeta sizin bir parçanızmış. Yap bozun eksik parçası adeta. Güzelliğinize güzellik katacak, auranızı daha da genişletecek. Bir kere, sarı ve yeşilin mükemmel uyumunun fevkalbeşer örneği bu şapka. Van Gogh sarısı bu. Bakın Van Gogh diyorum… Yeşili de Matisse yeşili! Ayol mavi olsa Tintoretto’yu da anarım ama neyse ki yapan usta insaflı davranmış. Bütün bir sanat tarihini bir araya getirmemiş… Viktoryen döneme ve hanedanlar çağına yoğun göndermeler içeren bir şapka bu. Bir Zümrüdü Ankâ kuşu, bir tavus gibi etki bırakacaksınız etrafınızda. Borsalino’nun ustaları bizim ustamızın çırağı bile olamaz. Öyle bir sanatçı aslında… Üzerinizdeki tayyörle de mükemmel uyum sağladı ben söyleyeyim. Bakın hanımım, bir kere çeneniz yuvarlak hatlı. Yüzünüz küçük, kulaklarınız da öyle… Uzatmayayım, bu şapka sizi tamamlıyor hanımım. Hattâ bu şapka sizin için yaratılmış… Siz kullanmayacaksanız bütün kombinler boşuna… Atarım bu şapkayı. Çünkü başkasına asla sizdeki gibi durmayacak! - Öyle mi dersin? - Gülüyorsunuz ama sizi temin ederim ki muazzam bir tablo gibi oldunuz… Adeta Mona Lisa! Hattâ Gioconda! İnci Küpeli Kız… hepsi sizi görseydi boynunu büker kalırlardı bir kenarda… Rönesans sanatçıları görseydi Vermeer sizi görseydi İnci Küpeli Kız’ını yırtar sizin tablonuzu yapardı, van Dongen Siyah Şapkalı Kadın tablosunu inkâr ederdi… Ah o sarı, hepsinin aklını başından alırdı.. Hele o yeşil bant. Üstündeki tüy… off off Rembrandt şu halinizi nasıl güzel resmederdi bir bilseniz. Şapkanızın arkasında adeta bir Roma savaşçısının tolgası, bir padişah sorgucu gibi duran tüyünüzü hakkıyla resmetmek için nasıl kendinden geçerdi bir bilseniz. Şu an Rönesans, Reform, Akıl çağı, Aydınlanma yeniden yazılıyor adeta hanımım… Bu şapka ile memleketimizde layığıyla anlaşılamamış şapka devrimine yeni bir atılım kazandıracaksınız. Sizi gören şapka takmak isteyecek, madamalar beyefendilerine şapka siparişleri verecek… Koca kalantorlar birbiri ardına mağazalara koşturup karılarının, metreslerinin, kızlarının, dostlarının istediği şapkayı almak için birbirlerini paralayacaklar ve hiiiç üzülmeyin asla ve kat’a hiçbirinde sizdeki etki olamayacak. İşte bu şapka öyle bir şapka hanımım… Bir kere şu siperin eğimine bakın. Tam göz hizasında sona eriyor. Siz görmek istediğinizi göreceksiniz! Ama göstermek istemediğiniz müddetçe kimse göremeyecek sizi. Herkes bu alımlı burnun ve dudağın sahibi kim diye bakınacak. Zaten şapkanızın rengi ve tüyüyle oluşturduğu kombin görenin gözünü alamayacağı bir bütünlük içinde hanımım… Mihraceler gibi salınacaksınız bununla yürüdüğünüzde. Ne kadar hızlı yürürseniz yürüyün, tüyün salınımı kuğu adımları gibi süzüleceksiniz… Maşallah maşallah, inanın ben bunca yıldır bu işi yapıyorum, bir şapkanın bir insana bu kadar yakıştığını ilk defa görüyorum…
- Aa daha önce de senden o kadar şapka aldım. Hep bunu söyledin bana…
- Ama bu başka hanımım, bu başka! Ne demişler Sezar’ın hakkı Sezar’a. Hangisinde bu renk var, hangisinde bu kalıp hangisinde bu şekil, bu uyum var bir bakın hele…
- Ayakkabı ne var peki, yenilerden?
- Aaaah işte benim hanımım bu! İşte benim hanımım bu. Bu güzel şapkanın yalnız başına boynu bükük kalacağının farkındasınız değil mi sizde? Elimde olağanüstü bir ayakkabı var, tam size göre. İnanın böylesini görmediniz. Şuna bir bakın hele! Bakın hanımım. Nasıl? Harika değil mi? Şu kalıba bir bakın. Bu deriyi üç yılda yumuşatıyorlar inanın. Kalıba girmeden önce tam üç yıl el yordamıyla yumuşatılıyor. Brezilya’da yapılıyor bir tek bu işlem. Veriyorlar faveladaki fukara çocuklara, bütün bir gün elinde oynuyor deriyle… Geleneksel bir metot bu. Bunu yapan usta sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor artık. Yani Allah göstermesin beş yıl sonra bu ayakkabıdan kimse üretemeyecek… Kelaynak kuşu kadar kıymetli bu ustalar. Şu dikişe bakın hele! Göremediniz değil mi? Göremezsiniz zaten… Elde dikiliyor bu. Üstündeki deri olduğu gibi tabandan dönüyor. Kenarlar içe geliyor, bakın bakın şu işçiliğe yakından bakın… Tabana bakın bir.. Nasıl? Yumuşacık. Ayağınızın şeklini alır kısa süre sonra. Ama bu modellerde en hayati bölüm ökçedir, burundur… Ökçeye bakın, daha önce böyle ökçe görmediniz. Saatlerce ayağınızda kalsın ne bilek ağrısı, ne topuk sızısı, ne parmak nasırı… Çünkü ağırlığı eşit dağıtıyor bu. Anatomik bir kere. Ne demiştim? Üniversite tahsilim var, anatomi dersi gördüm ben… Vücudu en ince liflerine kadar bilirim… Misal, samimi bir arkadaşınızın tertib ettiği bir geceye iştirak ettiniz. Yenildi içildi, dans edildi saatlerce ayakta duruldu… Gece eve döndüğünüzde ayağınızı ovalayıp ağrıdan sızıdan şikâyet ediyorsanız, ayakkabıyı atın gitsin. Bununla asla şişmeyecek o narin ayaklarınız. Bu ayakkabı için İtalyan ustalar birbirini vururlar inanın. Şapkayı aldınız diye düşünüyorum. Şapkayla mükemmel bir kombin olacaklar. Ne demişler dost baya düşman ayağa bakar. Düşmanlarınız ayaklarınıza baka kalacak, düşman çatlatacaksınız Hanımım düşman.. Dostlarınız şapkanıza meftun olacaklar. Eskilerin dediği gibi serapa büyüleyici olacaksınız. Peri kızı gibi olacaksınız. Yanına da şu kuzu derisinden çantayı takım yaptınız mı bugünün Sindrellası olacaksınız…
- Ay bilemedim ki şimdi, şapka tamam, ayakkabı da tamam ama ne biliyim çanta. Çantayı çok beğenemedim…
- Şuna ne dersiniz? Bir sanat eseri daha… Bunu yapan usta artık yaşamıyor bakın. Yani ayakkabınızın kaderini bugünden yaşamış son derece orijinal bir çanta bu. Fiyatı hiç gözünüzü korkutmasın. Ben hepsini birden size göre bir şeyler yapacağım. Ayrıca bu çantanın hakkı bu bile değil ama, elimde bir tane kaldı. Başkasına değil, size gitsin isterim. Hiç üzülmem, ben almışım kadar sevinirim. Aslında uzun süredir satmamamın sebebi de oydu. Birkaç ay sonra kıymetli validemin doğum günü, o zamana alacaktım. Ama size feda olsun hanımım. Bu, gerçek bir sanat eseri. Bakın şu sapa bakın, şu tokalara bakın. Bu sapları örmek bile kaç gün alıyor hanımım bir bilseniz. Her ilmeği attıktan sonra çekiçle tek tek sıkıştırıyorlar bunu. Taş gibi olana kadar sıkıştırılıyor. Bir kere yanlış sıkıştırdın, hapı yuttun at gitsin. Bunun defosu olmaz hanımım. Şu tokaya bakın böyle işçilik hangi memlekette var artık. Ah rahmetli usta ah. Bütün ömrünü buna dokumuş adeta. Şu kalıba bakın. Çantayı bırak kenara, kendi başına gitsin gelsin sağa sola.
- Ay ama çantam var, şimdi hiç gerek yok.
- Çantanız vardı. Bunun yanında onlara çanta diyebilirseniz çantanız var tabii. O Fransız markalarından bana çanta diye bahsetmeyin hanımım. Ayol kendi dükkânlarında bile sahtesi satılıyor artık onun. İyice ayağa düştü, hakikisi bile o kadar kötü ki sahtesi daha kaliteli Allah sizi inandırsın. Ama bu öyle mi ya! Bunun markaya ihtiyacı bile yok. Durduğu yerde “ben buradayım” diye bağırıyor.
- Ay, hepten kafam karıştı. Ben en iyisi bizimkiyle geleyim. Üzerimde para da yok o kadar. Onunla beraber alayım, hem o da bir görsün…
- Tabi hanımım tabii. Arzu ederseniz, sizin için ayırayım ben bunları. Gelince hazır olur.
- Yani, siz bilirsiniz, ben mani olmayayım işinize.
- Yok canım. Zaten şapka sizin, kusura bakmayın başkasına satmam ben onu… İyi günler hanımım, bekliyorum muhakkak, beyefendiye saygılarımla.
Oğluum, topla şu dağınıklığı, bana da bir çay getir, dilim damağım kurudu. Boyuna tükürdümünün oros… Tövbe tövbe, ne anlarsın ki sen şapkadan, çantadan… Soyunup kart zamparalarla yatmaktan başka ne bilirsin ki… Ulan paranın gözü kör olsun…
- Hayırlı işler…
- Hanfendi buyursunlar! Nasıl yardımcı olabilirim? Efenim? Şapka mı lâzım. Aaah tam size göre bir şapkam var. Buyrun, ayakta beklemeyin. Harika bir şapka getireceğim size. Daha yeni geldi, ambardan… Hemen geliyorum! İçecek bir şey alır mısınız, meşrubat falan? İşte! Tam size göre bir şapkam var dememiş miydim. Bakın, Koko Şanel bunu yapan ustanın kapısında yattı gece gündüz. Son nefesinde bile söylemedi sırrını. Bakın şuna bakın. Şu sarıyla yeşilin uyumuna bir bakın…
Yazan: Çağlayan Çevik
Nickolas Muray: Bir Fotoğrafçının Portresi sergisi kapsamında Çağlayan Çevik kurmaca bir yazı dizisi kaleme aldı. Hani Dünya Çekilmezdi: Fotoğrafın Kurmacası adlı seride Çevik, Muray’ın çarpıcı fotoğraflarından yola çıkarak fotoğraftaki insanların dünyasını birer öykü ile anlatıyor.
Nickolas Muray: Bir Fotoğrafçının Portresi sergisi kapsamında Çağlayan Çevik kurmaca bir yazı dizisi kaleme aldı. Hani Dünya Çekilmezdi: Fotoğrafın Kurmacası adlı seride Çevik, Muray’ın çarpıcı fotoğraflarından yola çıkarak fotoğraftaki insanların dünyasını birer öykü ile anlatıyor.
Salı - Cumartesi 10.00 - 19.00
Cuma 10.00 - 22.00
Pazar 12.00 - 18.00
Müze Pazartesi
günü kapalıdır.
Çarşamba günleri öğrenciler müzeyi
ücretsiz ziyaret edebilir.
Tam: 200 TL
İndirimli: 100 TL
Grup: 150 TL (toplu 10 bilet ve üstü)