01 Şubat 2016
Bu Bir Aşk Şarkısı Değil: Video Sanatı ve Pop Müzik İlişkisi sergisi proje yöneticileri Fatma Çolakoğlu ve Ulya Soley, Nick Hornby’nin edebiyat ve müziğin yollarını kesiştiren etkileyici hikâyesi Ölümüne Sadakat’i anlatıyor!
“Hangisi önce başladı müzik mi, ıstırap mı? Istırap çektiğim için mi müzik dinliyordum? Yoksa müzik dinlediğim için mi ıstırap çekiyordum? Bütün bu plaklar beni melankolik bir insana dönüştürür mü?”
Nick Hornby’nin ilk romanı Ölümüne Sadakat (High Fidelity) otuz yaşlarındaki Rob Fleming’in yeni bitirdiği ilişkisinin ardından geçmiş ilişkileriyle hesaplaşmasını konu alıyor gibi görünse de, romanın başrolünde müzik var. Müziğin bir şekilde hayatın her alanına nüfuz edebilme gücü romanın her sayfasında Hornby’nin fonda çaldığı parçalarla ön plana çıkıyor. Bu Bir Aşk Şarkısı Değil başlıklı serginin de çıkış noktasını oluşturan müzisyenler ve sanatçılar arasındaki işbirlikleri, Hornby’nin romanında edebiyat ve müziğin yollarının kesiştiği etkileyici bir hikâye olarak karşımıza çıkıyor.
Müziğin azımsanamayacak gücünü detaylı bir anlatım ve komik bir dille ortaya koyan Ölümüne Sadakat, yayınlandığı 1995 yılında büyük ilgi görünce 2000’de başrollerinde John Cusack ve Jack Black’in oynadığı bir de filme uyarlandı.
Müzik ve hisleri arasındaki güçlü ilişkinin yönünü tespit etmeye çalışan Rob Fleming, Londra’da Championship Vinyl adlı bir plak dükkanının sahibi. Yanında çalışan Dick ve Barry ile gün boyu müzik üzerine konuşup çeşitli ilk beş listeleri yapıyorlar. Müzik söz konusu olduğunda üçünün de çok güçlü fikirleri var, bu duruşlarını çoğu zaman müşterilere de yansıtarak beğenmedikleri bir plak sorulduğunda müşteriyi kapı dışarı etmekten çekinmiyorlar. Üçlünün plak dükkanında geçen sıradan günleri, sevgilisi Laura’nın Rob’u terk etmesiyle sekteye uğruyor ve Rob tek tek eski kız arkadaşları ile buluşarak bağlanmaktan korkan, sadakatsiz karakterini değiştirmeye çabalıyor.
Binlerce plaktan oluşan bir koleksiyona sahip olan Rob’un plak koleksiyonuna gösterdiği ilgi ve özen, ilişkisiyle gerçek bir karşıtlık oluşturuyor. Belki de sadakatle bağlı olduğu tek şey plak koleksiyonu ve onun dışındaki hiçbir şeyi aslında o kadar da önemsemiyor. Sorumluluk almaktan, kararlı durmaktan çekinen Rob, ulaşmak istediği biri olduğunda durmamacasına aramak veya geçmişte olanları tekrar tekrar düşünüp yaşamak gibi takıntıları olan karmaşık bir karakter. Roman boyunca Rob’un kendini gösterdiği ve okuyucu için karakterli biri olarak öne çıktığı tek an da, ona kendisini terk eden eşinin plaklarını çok ucuza satmaya çalışan bir kadınla arasında geçen diyalog doğrultusunda şekilleniyor. Terk edilmeyi sindiremeyen kadın, eski eşinin çok değerli plak koleksiyonunu değerinin kat kat altında bir fiyata satarak onu cezalandırmaya çalışıyor, fakat Rob plaklara olan derin saygısı öne geçtiğinden etik olarak hiç doğru bulmadığı bu cazip teklifi kabul etmiyor.
Gerçekten de plak koleksiyonerliği belli bir titizlik, özen, dikkat ve biraz da takıntı gerektiren bir uğraş. Bir yandan bir müzik türüne, gruba olan hayranlık veya belirli sayıda basılan plaklara sahip olma arzusu ön plana çıkıyor, bir yandan da müziği bilinçli olarak dinlemek, üzerine düşünmek, konuşmak, farklı mecralarda deneyimlemek gibi alışkanlıklar önem kazanıyor. Müzik hem bilinçli dinleyici için hem gündelik hayatın akışı içinde müzikle karşı karşıya gelen herkes için çok güçlü bir etken haline geliyor.
Farkında olmadan da olsa duyduğumuz her ses, anılarımızı şekillendiriyor. Bu çerçevede Bu Bir Aşk Şarkısı Değil başlıklı sergi müziğin sanatçılar üzerindeki izlerini sürüyor ve sanatçılarla müzisyenlerin ortak gerçekleştirdiği çalışmalara odaklanıyor. Müzik hakkındaki bilgisi ve derin ilgisiyle tanınan Nick Hornby ise sık sık müzik üzerine yazmasının yanı sıra son dönemde Dave ve Serge Bielanko’nun kurduğu Marah grubuyla beraber sahne alarak ilginç konser deneyimleri sunuyor. Hornby konser sırasında müzikle ilgili anılarını, düşüncelerini, müzik ve hayatın kesişim noktalarını ve çeşitli müzik gruplarını ele aldığı yazılarını okuyor, ardından Marah konsere devam ediyor.
Kitabı kadar beğenilen filmde ise Jack Black’in Marvin Gaye’in “Let’s Get It On” parçasını seslendirdiği muhteşem performansı filmi harika bir sahneyle sonlandırır.
Hayatın ne kadar tatlı ve harika olabileceğini bilmiyor musun?
Tatlım sana soruyorum hadi seviş benimle…
(Don’t you know how sweet and wonderful life can be?
I’m askin’ you baby to get it on with me…)
Kitapta adı geçen şarkılara Spotify üzerinden göz atmak için tıklayın!
Filmin soundtrack’ini Youtube üzerinden dinlemek için tıklayın!
Ölümüne Sadakat için hazırladığımız Pinterest Board’a göz atmak için tıklayın!
Bu Bir Aşk Şarkısı Değil: Video Sanatı ve Pop Müzik İlişkisi sergisi 25 Kasım 2015 - 07 Şubat 2016 tarihleri arasında Pera Müzesi’nde gerçekleşti.
Yeni yıl, sadece takvimdeki bir değişiklikten ibaret değil. Geçmişin ağırlığının hissedildiği bazen de geleceğin belirsizliğiyle yüzleşildiği bir dönüm noktası olabilir. Pera Film bu yılbaşında, beyazperdenin umut, pişmanlık, nostalji ve yeni başlangıçlar etrafında şekillenen hikâyelerine odaklanıyor.
Salı - Cumartesi 10.00 - 19.00
Cuma 10.00 - 22.00
Pazar 12.00 - 18.00
Müze Pazartesi
günü kapalıdır.
Çarşamba günleri öğrenciler müzeyi
ücretsiz ziyaret edebilir.
Tam: 200 TL
İndirimli: 100 TL
Grup: 150 TL (toplu 10 bilet ve üstü)