18 Nisan 2024
Hafıza nesneleri ilişkilendikleri coğrafyanın da hafızasını taşır. Temel maddesi toprak olan seramikler üretildikleri coğrafyaya doğrudan bağlanır: Toprakla birebir ilişki kuran seramik, üretildiği toprağın hafızasını da barındırır. Kütahya’nın kaolini bol, dolayısıyla da seramik üretimine elverişli toprağı burada çeşitli tekniklerin gelişmesine ve seramik atölyelerinin kurulmasına sebep olmuştur. Her toprak, seramiğe farklı renk imkânları da tanır, böylelikle bölgeye özgü renkler ortaya çıkar. Seramik yüksek ısıda pişen bir malzeme olarak zamanın tahrip edici etkilerine karşı dayanıklıdır. Bundan yaklaşık 25.000 yıl önceye tarihlenen seramik figürlerin zamana meydan okuması, geleceğe bırakılan hatıralara odaklanırken toprakla ilişki kurmanın önemini yeniden hatırlatıyor.
Hatıralar veya hediyelik eşyalar da bulundukları bölgeyle kurdukları bağ üzerinden değer kazanır. Seyahat ederken gittiği yere dair bir detayı yanında taşıyarak kendi yaşadığı yere geri götürme meyillinde olan veya döndüğünde orada yanında bulunamamış birine hediye etme amacıyla birtakım nesneler toplayan bir turist için gittiği yerde bulacağı, orayı çağrıştıran herhangi bir şey değerli olabilir. Fakat hatıra ile yer arasındaki ilişki 21. yüzyıla geldiğimizde artık soyutlaşmıştır.1 Seyahat etmek kolaylaştıkça, nesnelerin kıtalararası seyahati de artar. Bugün geldiğimiz noktada herhangi bir nesneyi özgü olduğu yere gitmeden edinebilmek pek de zor değil. Bu durum bölgelerin hafızasını ve nesne-yer ilişkisini zayıflatıyor olabilir fakat hatıralar hâlâ birer statü sembolü veya seyahat edilen yerde geçirilen zamana dair bir kanıt işlevi görüyor. Dean MacCannell Turist başlıklı kitabında coğrafya ile nesne arasında şöyle bir karşılaştırma yapıyor: “Görülecek yerler ve cazibe merkezleri toplumun tümü tarafından toplanırken, hediyelik eşyalar bireysel turistler tarafından toplanır.”2 Bölgenin hafızası, bireysel ve toplumsal hatıraları buluşturan bir alanı imliyor.
Aslı Çavuşoğlu’nun sergi için ürettiği Hem Kök Hem Sap Hem Var Hem Yok (2023) başlıklı mekâna özgü yerleştirme, tropik bölgelerin kıyılarında yetişen mangrov ağaçlarından ilham alıyor. Tıpkı kökleri yeryüzüne uzanan bu ağaçlar gibi yerleştirme aracılığıyla geleneksel üretim biçimleri ve hatıralar da yüzeye çıkıyor. Batı felsefesinin hiyerarşik ağaç modeline alternatif bir düşünce modeli olarak Deleuze ve Guattari’nin farklılık, çokluk ve yatay ilişkilenmeyi temel alan ‘rizom’ modeline de referans veren bu dolanık kökler, farklı zaman dilimlerini bir arada düşünmeye de olanak tanıyor. Çavuşoğlu'nun, Kınık, Frigya ve Hitit formlarından ve Kınık geleneksel akıtma yönteminden esinlenerek ürettiği seramik kaplar, Bulgaristan muhacirlerinin bölgeye kazandırdığı ve son dönemde unutulmaya yüz tutan bir çömlekçilik geleneğine sahip Kınık Köyü’nde şekilleniyor. Seramik kaplar duvardan köklenen dallarla bir ağ oluşturuyor. Müzenin duvarlarına ve dolayısıyla koleksiyonların saklandığı depolara ve arşivlere bağlanan bu dallarla sergi alanına yayılan seramikler, yapı ile eserler ve geçmiş ile gelecek arasında bir devamlılık kuruyor. Yüzeye çıkan dolanık kökler, bölgenin hafızasını görünür kılıyor.
Jorge Otero-Pailos’un sanat pratiği, kültürel mirasa eleştirel bir bakış açısı sunan deneysel koruma yöntemlerini kullanıyor. Sanatçı, mimarlık ve sanatın kesişim noktasında, tarih ve hafızaya odaklanan işler üretiyor. Sergi kapsamında ürettiği Pera Müzesi Hatırası (2023) başlıklı yerleştirme mekânın tozunu kaleydoskop imgelerine benzer bir çini desenine dönüştürüyor. Müze binasının dış cephesinden toplanan tozları mikroskop aracılığıyla fotoğraflayan Otero-Pailos, bu imgelerin tekrarıyla oluşturduğu deseni seramik karolara aktararak geleneksel duvar çinileri formunda bir çalışma üretti. Müze duvarına uygulanan karolardan oluşan yerleştirme, biriktikçe temizlenen, çoğalmaması için çaba gösterilen tozları estetik bir forma dönüştürerek onlara farklı bir perspektiften yaklaşmayı önerirken müze yapısının hafızasını bölgenin hafızasına örüyor.
Candice Lin’in Sert, Beyaz Bir Beden; Geçirgen Bir Astar (2017) başlıklı yerleştirmesinde yer alan porselenler gelecekte bulunmuş bir gemi kalıntısından çıkan nesneleri çağrıştırıyor. Nesneler ve video aracılığıyla James Baldwin’in, bir kadınla evlenmek üzere olan ana karakterin barda tanıştığı bir erkeğe âşık olmasıyla karmaşıklaşan hikâyesini ele aldığı Giovanni’nin Odası kitabı ile 18. yüzyılda erkek kimliğine bürünerek denizaşırı bir yolculuğa çıkan ilk kadın olan botanik bilimci Jeanne Baret’in öyküsü bir araya geliyor. İki karakterin ortak özelliği kendilerine dayatılan ırk, cinsiyet, sınıf kalıplarıyla verdikleri mücadele. Sanatçı porselenle çalışırken, egzotizm, viroloji ve küresel ticaretin tarihine değiniyor: Porselen, bu sert beyaz beden, Batı için 18. yüzyılın ortalarında kadar taklit edilemeyen bir Çin üretimi arzu nesnesi.3 Porselen, saflığı, beyazlığı ve çatlama veya lekelenmeye karşı direnci çağrıştırıyor. İdrar ve tıbbi bitkilerin damıtılması ile porselen yerleştirmeyi enfekte eden sanatçı, organik ve inorganik malzemeler arasındaki bulaşma süreçlerini sahneliyor. Ağırlıklı olarak seramikle çalışan Lin’in pratiği son dönemde seramiğin hem materyal hem kavramsal özelliklerini kullanan yerleştirmelere evriliyor.
Sanatçı Bilal Yılmaz ve küratör Lydia Chatziiakovou, ortak projeleri Creative-Craft Platform kapsamında, zanaatların güncel bağlamda potansiyeline dikkat çekmek adına atölyelerin bölgesel haritalarını oluşturuyor. Sergi bağlamında Kütahya’daki çini ve seramik atölyelerine odaklanan sanatçı ve küratör, kentte yer alan atölyelerin, seramik üreticilerinin ve derneklerin izini sürerek bölgedeki güncel durumu ele alan bir rapor hazırladı. Mekânda yer alan harita, bu raporun değindiği atölye ve üreticilerin konumlarını gösteren bir kılavuz niteliğinde. Yılmaz, sergi için ürettiği makette ise 1959 yılında kurulan Elhamra Atölyesi’nin hikâyesine odaklanıyor. Elhamra, çini üretiminin tarihini, kent ile ilişkisini, sosyo ekonomik bağlarını ve dönemin yaşam şartlarını okumaya fırsat veren, korunmuş ve özel bir zanaat atölyesi. Kütahya’da geleneksel kuyu tipi fırın ile hammaddeden son ürüne pişirim yapmış olan atölyelerden hâlâ üretime devam eden tek atölye olan Elhamra, seramik üretiminin yanı sıra geleneksel zanaat tekniklerinin nesilden nesile aktarıldığı bir öğrenme merkezine de dönüşerek bölgenin hafızasını canlı tutuyor. Atölyenin geçmişine dair fotoğraf ve belgeler ise koleksiyon katında sergileniyor, böylelikle Kütahya’da çinicilik tarihini barındıran bu mekân, müze koleksiyonuna da zengin bir bağlam oluşturuyor.
1. Rolf Potts, Souvenir (New York: Bloomsbury Press, 2018).
2. Dean MacCannell, The Tourist: A New Theory of the Leisure 8 Class (New York: Schocken Books, 1976), 42.
3. Lotte Arndt ve Lucas Morin, “Candice Lin, A Hard White Body,” Bétonsalon Centre for Contemporary Art and Research sergi metninden.
Gelecek Hatıraları sergi kataloğundan küratör Ulya Soley’in yazısından alınmıştır.
Sergiye dair tüm detayları Keşfet!
Gelecek Hatıraları
Motiflerin Hatırlattıkları
Nesnelerin Hafızası
Geleceği Hatırlamak
Hafıza güvenilmesi güç bir şeydir: ayrıntılar belirsizleşir ve öngörülemez bir hâl alır. Hatırlamak için gayret ettikçe daha az şey görürsünüz. Kendisini durmadan çürüten bir hafızanın anısı... Son zamanlarda kendimi, duyguların daha dirençli olduğu noktasında ikna etmeye çalışırken buluyorum; ne var ki bu, epey zor bir iş.
Salı - Cumartesi 10.00 - 19.00
Cuma 10.00 - 22.00
Pazar 12.00 - 18.00
Müze Pazartesi
günü kapalıdır.
Çarşamba günleri öğrenciler müzeyi
ücretsiz ziyaret edebilir.
Tam: 200 TL
İndirimli: 100 TL
Grup: 150 TL (toplu 10 bilet ve üstü)